TÜRK ADINA TÜRKÇE İÇİN SAVAŞALIM!
- Hilâl AKÇA
- 8 Mar 2015
- 3 dakikada okunur

TÜRK ADINA TÜRKÇE İÇİN SAVAŞALIM!
Günümüzde en çok yakındığımız, dilimizin yabancı sözcüklerce kirletilmesi ve kullanımına gösterilen özensizliktir. Peki dilimizi bu durumdan kurtarmak, her dalda kullanımını yaygınlaştırmak için neler yapmaktayız? Bu durum yalnızca günümüz sorunu mudur, yoksa tarihsel süreç içerisinde dilimizle ilgili sorunlar yaşanmış mıdır? Bilge Kağan, bin iki yüz yıl önce çağdaşları olan Türkleri uyarıyordu: “Titre ve kendine dön!” Neden? Göktürkler koskoca bir imparatorluk kurmuş, ama işlerinde Çinlilere öykünüyor, öz varlıklarından, kimliklerinden uzaklaşıyorlardı da ondan. Kâşgarlı Mahmut ve Ali Şir Nevaî Türkçe’nin de büyük, saygın bir dil olduğunu kanıtlamak için çırpındılar. Neden? Çünkü Türkler kendilerini Farsça’nın, Arapça’nın büyüsüne kaptırarak öz dillerini hor görmeye başlamışlardı da ondan. Karamanoğlu Mehmet bey, o saygı değer Türk, artık her yerde Türkçe konuşulması için buyruk çıkarmak gereği duymuştu. Neden? Çünkü Selçuklu atalarımızın kurmuş olduğu devlette resmî dil Farsça’ydı da ondan. Ya bugün her Türk’ün yüreğini sızlatması gereken İngilizce’nin etkisinden dilimizi kim kurtaracak? Her geçen gün kanser hücreleri gibi dilimizi saran ve güzel dilimizi ölüme mahkûm eden bu hastalığın pençesinden kim çekip alacak?
Bugün dilimizdeki sözcük sayısının 75.000 olduğunu düşünürsek (TDK Türkçe Sözlük 1998) ve biz bu dağarcık içindeki sözcüklerimizin sadece 200-300, en fazla 500 kadarıyla yetinip gerisini sayfalar arasına mahkûm edip gerek duyulduğunda dış kaynaklı karşılıklarına “havalı” oluyor diye itibar ediyorsak, hiçbir zaman yabancı sözcüklerin istilasıyla oluşan tabelalardan dolayı sokaklarımızın bize yabancılaştığından şikâyetçi olmaya hakkımız yoktur. Büyük kentlerimizin caddelerinde yürürken lütfen iki yana dikkatle bakın; dükkânların, mağazaların, kuruluşların levhalarında arada bir Türkçe adlar görürseniz, ne mutlu size. Bir örnek mi istersiniz: İstanbul’da bir eğlence mekânının adı, “Pahsa Disco!”. Paşa gibi buram buram Türklük kokan, Türk kimliği taşıyan bir sözü, disko gibi bir yer için ad olarak kullanmak uygunsuzluğu bir yana, bu sözü Amerikalılar ya da İngilizler gibi “Pahsa” diye yazmak neyin nesi?.. Tarihin kayıtlarına göre, Osmanlı Devletinin son günlerindeki işgal döneminde de İstanbul caddelerinin görüntüleri böyleymiş. Hadi o dönem diyelim ki kaçınılmaz zorunlu bir hâldi. Ya bugün! “Arife gerekmezmiş tarif.” Tarihten ders alamayan bir ulusun, geçmişini kaybettiği gibi gelecekten söz etmeye de hakkı yoktur. O tarih bir daha yazılmayacaktır.
Gelelim gazetelerde, televizyonlarda, günlük hayatımızda Türkçelerinin unutulduğu ya da Türkçe karşılığı olduğu halde yabancılarını kullanmaktan gurur duyduğumuz kelimelere: Tanıtıma "demo", sunucuya "spiker", gösteriye "show", gösteri yapana "showmen", radyo sunucusuna "diskjokey", hanımefendiye "fırstlady", bakkala "market", torbaya "poşet", mağazaya "süper, gros market", ucuzluğa "damping", duyuru tahtasına "bilbord", sayı tablosunun adına "skorbord", bilgi vermeye, bilgilendirmeye "brifing", bildiri sunmaya "deklarasyon", uğraşa "hoby", kentlerin girişine güzelim "Hoş geldiniz" yazmak varken "welcome", kent çıkışına yine İngilizce "goodbye", korumaya "bodygard", sanat ve meslek ustalarına "duayen", saygın kişiye "prestij sahibi", alanlara, meydanlara "platform", merkezlere "center", büyüğe "mega", küçüğe "mikro", sonuca "final", özleme "nostalji", iş hanlarına "plaza", sergiye "galeri, center room, show room", ana kentlere "mega kent", yol üstü aşevlerine "fast food… daha sayacağımız neler neler. Sanki yabancı kültürler karşısında silinip gitmeye can atar gibiyiz. Kendine uygun seçimler yapabilen bireylerin oluşturduğu sağlıklı bir toplum yerine, iç merkezden yoksun, sürekli kendi dışında yaşayarak aylaklaşan, yönsüz, ülküsüz, dolayısıyla şekilsiz bir yığın olmaktayız. Bu bir aşağılık duygusu, yabancı diller karşısında kendi ana dilini küçük görmenin göstergesi değilse nedir?
Adına izindeyiz diye şiirler yaktığımız Atatürk: “Milliyetin çok belirgin vasıflarından biri dildir.Türk Milletindenim diyen insan, her şeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz.” demiştir. Bu sözler karşısında kendisini Türk olarak gören ve bu topraklar üzerinde yaşayan herkesi silkinip aslına dönmeye davet ediyorum. Dilimize karşı ilgisizliğin arşa yükseldiği, dilimizi katledenlere gönüllü tezgâhtarlık yapıldığı, nerdeyse Türk olduğumuzun unutulduğu bir döneme girdik. Kendimizle barışık olmadığımız, başkalarının bizden üstün olduğu düşüncesinin ezikliğinden kurtulamayıp dilimize, dinimize, kültürümüze sahip çıkamadığımız, hele hele dilimizin yozlaşmasına "bananecilikle" yaklaşarak tarihimizi, onurlu geçmişimizi unuttuğumuz, onursuz yarınlara doğru adım adım ilerlemekteyiz. Gelecek kuşakların hâlâ gurur duyabilecekleri bir dilimizin olmasını istiyorsak, Türk’e Türkçe’den başka bir dil yakışmaz diyorsak gelin dilimizi koruyalım ve onu lâyık olduğu yere çıkartalım. DİLİMİZİ KİRLETMEYELİM……










































Yorumlar