top of page

Victor Hugo'da Hz. Muhammet Etkisi

Batı dünyasında yapılan Hz. Muhammet(s.a.v) hakkındaki çalışmalar çeşitli önyargılar ve iftiralara dayanmaktadır. Tahmin edilebileceği gibi bu iftiraların temelinde İslamiyet’in hızlı bir şekilde büyük topluluklar tarafından kabul edilmesi yatmakta, böylelikle ciddi bir güç kaybına uğrayan Hristiyan ve Yahudiler, Hz. Muhammed ve İslamiyet ile alakalı asılsız ve menfi söylemleriyle kötü bir imaj oluşturmak istemişlerdir. Hristiyan inanışının temel dayanağının Hz. İsa olmasından ötürü, büyük yanılgıyla, Hristiyanlık için Hz. İsa neyse İslam içinde Hz. Muhammet’in aynı şey olduğu varsayıldı. Bundan ötürü İslama kalem atışmalarında “Muhammetçilik” adı verildi. İslamı anlamaya çalışan Hristiyan düşünürler, Peygamber Efendimize “hasta”, “yalancı peygamber” hatta “deccal” diyecek kadar ileri gitmişler ve bunu yüzyıllarca bıkmadan usanmadan dile getirmişlerdir. Ortaçağda Hz. Muhammed’e öyle nitelikler yakıştırılmıştır ki, ortaya “Avrupa’da gerçekten görülen, kendilerine iman edilmesini isteyerek yandaşlar toplayan o ‘Özgür Ruh’ peygamberleri” ne denk düşen bir kişilik çıktı. Ayrıca benzer biçimde, sahte vahiylerin yayıcısı diye görülmesinden ötürü, şehvet ve sefahat düşkünlüğünün, oğlancılığın, tüm bir kalleşlik çeşitlemeleri öbeğinin timsali haline geldi Hz.Muhammed; bütün bunlar öğretisindeki sahtekarlıklardan “mantıksal” olarak türetilmişti.[1] Ünlü oryantalist W. Montgomery Watt, dünyada gelmiş geçmiş büyük şahsiyetler arasında Batı’da gerek eserlerde gerekse genel olarak Hz. Muhammed(s.a.v)’in kötülendiği kadar hiç kimsenin kötülenmediğini belirtir.[2] Hz. Muhammed’i kötüleyenlerin arasında belkide en ünlüsü Dante Alighieri’dir. Dante ahirete yaptığı hayali bir yolculuğu anlattığı “İlahi Komedya” adlı eserinde “Maometto” yani Hz. Muhammet, Cehennem’in 28. Kantosunda ortaya çıkar. Cehennemin dokuz katından sekizincisine, on Malebolge Bolgia’sından dokuzuncusuna –Şeytan’ın Cehennem’deki kalesini kuşatan kasvetli hendeklerin bulunduğu yere- yerleştirilmiştir. Dolayısıyla Dante Hz. Muhammet’e ulaşmadan önce, günahları daha hafif insanların –şehvet düşkünlerinin, paragözlerin, oburların, sapkınların, öfkelilerin, canına kıyanların, kafirlerin- bulunduğu katlardan geçer. Hz. Muhammet’ten sonra –Cehennemin dibine, Şeytan’ın bulunduğu yere varılmadan önce- düzenbazlar hainler vardır sadece (Yahuda, Brütüs ve Cassius da buradadır). Yani Hz. Muhammet katı bir kötülük hiyerarşisinde, Dante’nin “rezillik ve ayrılık tohumlarını atanlar” dediği kategoride yer alır.[3] Anlaşıldığı üzere Batı dünyası Hz. Muhammed’i kötü ve bayağı tanıtmak için ellerinden geleni yapmışlar, bu bağlamda Hz. Muhammed hakkında yazılanlar tarihe karalama kampanyası olarak geçmiştir.

Hal böyleyken, Hz. Muhammed hakkında günümüze kadarki iftira kampanyasının dışına çıkarak diğerlerinden ayrılan, onun hakkında araştırma yapan, şiirlerinde Hz. Muhammed’ten bahseden ve hatta onun için şiir yazan Fransız şair ve yazar Victor Marie Hugo’dur.

Hugo, Fransa tarihinin en çalkantılı günlerinde, 1802’ de dünyaya geldi. Napolyon ordusunda general olan babasının mesleği gereğince çok fazla yer değiştirdi.İspanyol aristokratlarının çocuklarını kabul eden bir okulda ilköğrenimine başladı,sonradan soyluluk ünvanı almış bir burjuva generalin oğlu olması sebebiyle, alay konusu edilerek dışlandı. Napolyon’un imparatorluktan düşmesi ile Hugo ailesi zor günler geçirdi. Paris Hukuk Fakültesi’nde başladığı yüksek öğrenimine maddi sıkıntılar yüzünden devam edemedi ve ayrıldı. Hukuk Fakültesinden ayrıldıktan sonra Hugo ilk şiirlerini bu yıllarda yazmaya başladı. İlk şiir derlemesi “Odes et poesies diverses” 1822’de Hugo yalnızca 20 yaşındayken yayınlandı ve ona XVIII Louis tarafından kraliyet maaşı bağlanmasını sağladı. François-René de Chateaubriand ilgisini çekti ve romantik akımı benimsemesinden sonra parlak bir kariyerin kapısını araladı. Paris’te, 1827’ de “Cromwell” ve 1830’da “Hernani” oyunları, tıpkı Namık Kemal’in “Vatan Yahut Silistre”sinin Osmanlıda yaratmış olduğu isyana benzer bir heyecan uyandırdı. 1829’da yazdığı “Bir İdam Mahkumunun Günlüğü” isimli romanı, Albert Camus, Charles Dickens, Fyodor Dostoyevski gibi yazarlarda derin etki bıraktı. 1831-1841 arasında çok sayıda şiir, piyes ve roman yazdı. Hugo’nun ilk romanı ise 1831 yılında yazdığı “Notre Dame’ın Kamburu” oldu. Üç başarısız girişimden sonra nihayet 1841’de Fransız Akademisine seçilebildi. Kral Louis-Philippe tarafından asilzadeliğe yükseltildi. 1848 Devrimleri ve ikinci Cumhuriyetin kuruluşunu takiben Anayasa Meclisi ve Yasama Meclisine seçildi. 1851’de III. Napolyon askeri darbe yapıp gücü ele geçirince Hugo onu vatan hainliğiyle suçladı ve önce Brüksel’e ardındanda Jersey’e son olarakta 1855 Ekim’inden 1870’e kadar kalacağı Guernsey’in başkenti Saint Peter Port’a ailesi ile taşındı. Guernsey’de sürgündeyken en ünlü romanı olan “Sefiller”i yayınladı. Üçüncü Cumhuriyet ilan edildiğinde nihayet 1870’de vatana döndü. 1870’de şehrin Prusya tarafından kuşatıldığı sırada Paris’teydi. Halka yemeleri için Paris hayvanat bahçesindeki hayvanlar veriliyordu. Kuşatma uzadıkça yemeklerde azalıyordu. Hugo günlüğünde bilmediği şeyleri yemek zorunda kaldığını yazıyordu. Kızı Adele akıl hastahanesine kapatılmış, karısını, metresini ve iki erkek çocuğunu kaybetmişti. 27 Haziran 1878’de hafif bir felç geçirdi. Şubat 1881’de 79. Doğum gününü kutladı. 1885 yılında öldü, büyük bir törenle Pantheon’a gömüldü.

Hugo’nun, 1855 yılında sürgündeyken yazmaya başladığı, insanlık tarihi ve gelişimini anlatan, hala Fransa’nın gerçek anlamdaki tek destanı olarak kabul edilen,”La Légende des Siécles” (Yüzyılların Efsanesi) adlı eserinde; Allah, İslam, Kur’an ayetleri ve Hz. Muhammed ile ilgili çok sayıda şiirinin olduğu yüyıllardır biliniyor. Ancak, aynı eserin Brüksel’de 28 Eylül 1859 yılında yapılan ilk baskısında yer alan İslam ve İslam peygamberine dair ‘Mahomet’, diğer baskılarından çıkarılmıştı. Yüzyılın Efsanesi’nde de yer alan “Mahomet”’i Fransa Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi, ancak Hugo’nun ölümünden yüzyıl sonra yani 1985 yılında yayınlamıştı. Bu yayınla birlikte Hristiyan dünyasında bir çok tartışmaya neden olan Hugo’nun Müslüman olduğu da tartışılmaya başlanmıştı. Son zamanlarda Hugo ile ilgili yazılan en ciddi yapıtlardan biri olan ve ünlü yazın araştırmacısı, Henri Guillemin imzasını taşıyan “Hugo” adlı eserin ön sözünde, Hugo’nun şu sözlerine yer veriliyor: “Ben bile kendimi tanıyamıyorum; kendi kendime yabancıyım, kim olduğumu ve adımın ne olduğunu, yalnızca Allah bilir.”

İşte bu sözlerde Hugo’nun İslam’a ve Allah’a ne kadar yakın olduğunun göstergesidir. Aynı zamanda Hugo’nun gerek iki oğlu gerek erkek torununun vaftiz edilmediğini ve Hristiyanlık adetlerine göre defnedilmediğini belirten yazar, ayrıca kitabın bir çok yerinde onun sürekli evinde gizli ibadet ettiğini belirtir. Bu durum ve “Mahomet” mersiyesindeki içerik, detaylar ve anlatılan öykü Hugo’nun müslümanlığının konuşulur hale gelmesine en büyük etkendir.[4]

Victor Hugo’nun Hz. Muhammed’i anlattığı şiiri “Mahomet”’in her dizesinde peygamber’in mütevazı yaşamı ve yüceliğinden izler var. Hugo eserinde Hz. Muhammed’in ölmeden önceki son zamanları anlatılıyor. Hugo’nun ‘Mohamet’’nin orijinal metinlerini elde eden Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Dil Eğitim Merkezi Fransızca Bölümü Öğretim Görevlilerinden Yakup Yaşa, uzun bir çalışma sonucu eseri Türkçe’ye çevirdi. Yakup Yaşa, “7 yıldır yaklaşık 400’e yakın Fransızca şiiri Türkçe’ye çevirdim. Uzun süredir Hugo’nun Hz. Muhammed’e yazdığı şiir üzerinde çalışıyordum. Fransa’da çeşitli üniversitelerde görev yapan edebiyatçı akademisyenlerle görüştüm. Hugo’nun şiirinin orjinalini bulup Türkçe’ye çevirdim. Çeviriyi henüz bitirdim. Üniversitede üzerinde çalışmalarımız sürüyor. Hugo şiirinde Hz. Muhammed’i o kadar güzel anlatıyor ki etkilenmemek mümkün değil. Bu anlatımlar Hugo’nun İslamiyet’le ne kadar ilgili olduğunu gösteriyor” dedi.[5]

İşte Yakup Yaşa’nın çevirmiş olduğu Hz. Muhammed’in, mütevazı yaşamını ve yüceliğini anlatan “Mahomet” şiirinin bir kısmı şöyle;

L'AN NEUF DE L'HEGIRE (Hicri Dokuzuncu Sene)

Mahomet (Hz. Muhammed)

Vazifesinin yakın olduğu içine doğmuştu Metindi, kimseyi kınamıyor, incitmiyordu Yolda gördüğü kimselerle selamlaşıyordu Her gün sanki biraz daha yaşlanıyordu

Sanki Cenneti görmüş, İlahi Aşkı bulmuştu Sanki kâinatın yaratılışına şahit olmuştu Alnı dik, yanakları kusursuz, benzersizdi Kaşları ince, bakışları anlamlı ve keskindi

Ona danışmaya gelenlere, adil davranırdı Kimi itiraf eder, kimi güler ve inkâr ederdi Sessizce dinler, en son konuşurdu kendisi Ağzından dua ve zikir hiç eksik olmazdı

Artık genç değildi, eski gücü de kalmamıştı Yine de, herkesten daha fazla oruç tutardı Altmış üç yaşında, bir ateş sardı vücudunu Kutsal Kitap Kur'an'ı bir kez daha okudu Sonra, sancağı, Said'in oğluna teslim etti.

İsa'nın getirdiği dini tamamlamaya geldim. Ashabım, ben sabır taşıyım, İsa tatlı dilliydi. Zira her şafak, doğacak güneşin müjdecisi İsa benden önce, ama ne Tanrıdır ne de oğlu

Müminler, asla ümidinizi kesmeyin O'ndan Zira Kronnega dağlarını aslan yuvası yapan, Denizleri incilerle, karanlıkları da yıldızlarla Donatan Allah, elbet sizleri de koymaz darda.

Hiç kimse tamamen günahsız değildir belki Ama çabalayın ki, Allah cezalandırmasın sizi Namaz kılın, bütün azalarınız değsin yere Zira o dayanılmaz cehennem ateşi, sadece

Ve, Ölüm Meleği çıka geldi akşama doğru "İçeri girebilir miyim" diye müsaade istedi "Gelsin" dedi. Dünyaya açtığı o ilk günkü gibi Yine ışıl ışıl parlıyor ve gülümsüyordu gözleri, Ve, Melek ona : "Allah seni bekliyor" dedi Memnuniyetle, dedi. Şakakları şöyle bir titredi Bir an aralandı dudakları ve ruhunu teslim etti.

SONUÇ:

Çok eskilerden beri Batılılar İslamiyet’in ortaya çıkışı, tarihi ve Hz. Muhammed (s.a.v)’in hayatıyla ilgilenmişlerdir. Ancak bu ilgi, her ne kadar istisnaları olsa da, genel itibariyle bilimsel bir araştırma ve doğruları bulmaktan ziyade polemik, karalama ve iftira amaçlı olmuştur. Oryantalistler de yüzyıllar içerisinde ortaya çıkan bu çalışmaları temin edip, Kur’an-ı Kerim ve hadisler olmak üzere kaynak İslam tarihi eserlerini bu gözle değerlendirerek kullanmışlardır. Ama yukarıda da belirttiğim gibi istisnai durumlar söz konusudur. Bir Batılı olan Victor Hugo “Mahomet” adlı şiirinde Hz. Muhammed’i sanki onu görmüşçesine iyi tasvir etmekte, yazdığı mısralardan ve seçtiği kelimelerden anlaşıldığı üzere Hz. Muhammed’e ve İslam’a büyük bir ilgi ve hayranlık duymaktadır. Ancak günümüzde Hz. Muhammed hakkında çok sayıda kitap kaleme alınmıştır. Özellikle “tarafsızlığını korumaya çalışan” oryantalist çalışmalarda her ne kadar daha önce tekrarlanan hakaretlere daha az yer verilmişse de, genelilkle temel kanaat ve bakış şekli muhafaza edilmiştir.

[1] Edward W. Said, Şarkiyatçılık: Batı’nın Şark Anlayışları, Metis Yayınları,2010

[2] Muhammad at Madina, s.324

[3] Edward W. Said, Şarkiyatçılık: Batı’nın Şark Anlayışları, Metis Yayınları,2010

[4] www.sabah.com.tr

[5] www.sabah.com.tr

images.jpg
Featured Posts
Recent Posts
Search By Tags
Follow Us
  • Facebook Clean
  • Twitter Clean
  • Instagram Clean
  • YouTube Clean
  • RSS Clean

© 2023 by DO IT YOURSELF. Proudly created with Wix.com

bottom of page